|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
bölme (ahırda tek bir büyükbaş hayvana ait) |
stall n.
|
|
This stable contains twelve stalls.
Bu ahır on iki tane bölme içerir.
More Sentences
|
2 |
General |
tek bir şartla |
under one condition adv.
|
|
I accept, but only under one condition.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
More Sentences
|
3 |
General |
tek bir şey düşünme |
single mindedness n.
|
|
4 |
General |
tek bir hareket (el, kol) |
sweep n.
|
|
5 |
General |
tek bir merkeze yoğunlaşıp diğer yönleri yok sayma |
centration n.
|
|
6 |
General |
tek bir iş yapma (birçok alan veya iş yerine) |
specialization n.
|
|
7 |
General |
başında tek bir hükümdar olan devlet veya ülke |
monarchy n.
|
|
8 |
General |
kendini tek bir amaca verme |
singleness of purpose n.
|
|
9 |
General |
tek bir an |
eyewink n.
|
|
10 |
General |
tek bir alanda çalışma (birçok alan veya iş yerine) |
specialization n.
|
|
11 |
General |
küçük bir gemi gibi kullanılabilen tek direkli büyük sandal |
sloop n.
|
|
12 |
General |
bütün odaları arka arkaya sıralanan tek bir oda genişliğindeki ev |
shotgun n.
|
|
13 |
General |
tek/bir lokmalık çikolata |
bite size chocolate n.
|
|
14 |
General |
tek/bir ısırımlık çikolata |
bite size chocolate n.
|
|
15 |
General |
tek bir iş yapma (birçok alan veya iş yerine) |
specialisation n.
|
|
16 |
General |
tek bir alanda çalışma (birçok alan veya iş yerine) |
specialisation n.
|
|
17 |
General |
tek bir alana yoğunlaşmış politika |
single-issue politics n.
|
|
|
18 |
General |
tek tip ürün satan veya bir alanda hizmet sunan dükkan/işyeri |
parlor n.
|
|
19 |
General |
tek tip ürün satan veya bir alanda hizmet sunan dükkan/işyeri |
parlour n.
|
|
20 |
General |
tek bir bölge |
a single region n.
|
|
21 |
General |
bir kazadan veya felaketten sağ kurtulan tek kişi |
sole survivor n.
|
|
22 |
General |
bir avcının tek seferde avladığı av |
bag n.
|
|
23 |
General |
eski bir alman tek kanatlı uçağı |
taube n.
|
|
24 |
General |
belli bir kaynağa erişimin herhangi bir günde nüfusun yarısına kısıtlanması şeklinde uygulanan tayınlama (trafiğe çıkışta tek/çift plaka uygulaması gibi) |
odd-even rationing n.
|
|
25 |
General |
belli bir kaynağa erişimin tek çift uygulaması |
even odd rationing n.
|
|
26 |
General |
belli bir kaynağa erişimin tek çift uygulaması |
odd-even rationing n.
|
|
27 |
General |
belli bir kaynağa erişimin herhangi bir günde nüfusun yarısına kısıtlanması şeklinde uygulanan tayınlama (trafiğe çıkışta tek/çift plaka uygulaması gibi) |
even odd rationing n.
|
|
28 |
General |
bir yere tek araba gidenlerin her biri |
carpooler n.
|
|
29 |
General |
bir yere tek araba gidenlerin her biri |
carshare n.
|
|
30 |
General |
şahincinin tek seferde saldığı bir çift şahin |
cast n.
|
|
31 |
General |
posta dağıtıcısının rotası etrafında tek bir dolanımı |
tour n.
|
|
32 |
General |
tek bir direk üstüne kurulan, şemsiyeye benzeyen küçük bir çadır |
umbrella tent n.
|
|
33 |
General |
bir kişiyi tanımlamak için tek başına veya diğer bilgilerle birlikte kullanılabilecek isim veya numara |
a means of identification n.
|
|
34 |
General |
tek bir merkez noktanın etrafında olan büyüme |
unicentral development n.
|
|
35 |
General |
tek bir orta noktanın etrafında olan gelişim |
unicentral development n.
|
|
36 |
General |
samurayların iki elle kullandıkları tek yönlü uzun bir kılıç |
katana n.
|
|
37 |
General |
bir yöne kıvrılmış tek pli |
knife pleat n.
|
|
|
38 |
General |
tek bir arazi üzerine sıkışık inşa edilmiş bir dizi tek katlı evden her biri |
villa home [australia] n.
|
|
39 |
General |
jokey kıyafeti giymiş tek elinde metal bir halka bulunan ve aslen ön bahçede bağlama kazığı olarak kullanılan küçük (siyahi) adam heykeli |
lawn jockey n.
|
|
40 |
General |
tek bir olayda birkaç veya çok sayıdaki kişiyi öldüren kimse |
mass murderer n.
|
|
41 |
General |
bir tek şey hakkında bilinebilecek veya söylenebilecek her şey |
what n.
|
|
42 |
General |
(bilet, hisse) tek bir birim olarak işlem gören kısım |
block n.
|
|
43 |
General |
bir tarafında oyuncunun portre fotoğrafı, diğer tarafında ise bilgilerinin bulunduğu tek sayfalık özgeçmiş |
headshot n.
|
|
44 |
General |
tek bir çizgi roman karesi |
box n.
|
|
45 |
General |
tek dilli üflemeli enstrümanla çalınan hareketli bir halk dansı müziği |
hornpipe n.
|
|
46 |
General |
doğadaki hareketin çeşitli biçimlerinin tek bir gücün tezahürleri olduğunu ileri süren kuram |
monodynamism n.
|
|
47 |
General |
aynı anda tek bir karısı olma |
monogyny n.
|
|
48 |
General |
tek bir isimle tanınacak kadar ünlü kimse |
mononym n.
|
|
49 |
General |
üzümleri tek bir şaraphane tarafından kullanılan bölge |
monopole n.
|
|
50 |
General |
(amerika erkek izcileri'nde) iki veya daha fazla yavru kurt grubunu kapsayıp tek bir devriyeyi oluşturan alt grup |
den n.
|
|
51 |
General |
belirli bir zamanda alınan tek bir numune veya ölçüm |
grab sample n.
|
|
52 |
General |
tarakçıların kullandığı tek sıra dişli bir tür eğe |
graille n.
|
|
53 |
General |
tek bir yumurtanın bölünmesi sonucu oluşan ikizler |
identical twin n.
|
|
54 |
General |
dedektif olarak seçilen kişinin sözde cinayetin işlendiği odadaki oyuncuları tek tek sorguya çekerek katili bulmaya çalıştığı bir salon oyunu |
murder n.
|
|
55 |
General |
tek bir sefer |
once n.
|
|
56 |
General |
bir şeyi tek seferlik yapan kimse |
oncer n.
|
|
57 |
General |
tek bir kişinin filme alındığı yakın çekim |
one-shot n.
|
|
58 |
General |
tek bir şeye takıntılı olma |
one-track mind n.
|
|
59 |
General |
tek bir çaba |
crack n.
|
|
60 |
General |
tek bir teşebbüs |
crack n.
|
|
61 |
General |
tek bir ilgi alanı olan kadın |
fangirl n.
|
|
62 |
General |
tek bir faaliyetin gerçekleştirilmesi ile sona eren kısa süreli uluslararası anlaşma |
paction n.
|
|
63 |
General |
(tek bir bütün olarak kabul edilen) sıvı hacmi |
parcel n.
|
|
64 |
General |
tek parçadan oluşan bir kadın iç giysisi |
playsuit n.
|
|
65 |
General |
aynı anda tek bir alıcıya yönlendirilen posta |
postbag n.
|
|
66 |
General |
tek bir şeyi sarmalayan benzer iki nesne |
sandwich n.
|
|
67 |
General |
ticari bir tek parmak klavye markası |
fitaly® n.
|
|
68 |
General |
ticari bir tek parmak klavye markası |
fitaly keyboard® n.
|
|
69 |
General |
(yün dokumada) kumaş boyunca tek bir motifin tekrar etmesi |
gate [uk] n.
|
|
70 |
General |
katlanıp dikilerek tek bir forma haline getirilen kitap yaprakları |
gathering n.
|
|
71 |
General |
libidinal ilginin vücudun tek bir bölümüne yönelmesi |
partialism n.
|
|
72 |
General |
karmaşık sosyal olayları tek bir nedenle açıklama eğilimi |
particularism n.
|
|
73 |
General |
tek bir arazi birimini oluşturan parsaların toplamı |
plot n.
|
|
74 |
General |
bir tür tek taraflı balta |
pulaski n.
|
|
75 |
General |
bir tür tek taraflı balta |
pulaski tool n.
|
|
76 |
General |
1920'lerde tanıtılan tek kenarlı bir tıraş bıçağı |
rolls razor n.
|
|
77 |
General |
tek bir hedefe kilitlenme |
single-mindedness n.
|
|
|
78 |
General |
tek bir hedefe kilitlenme |
singleness n.
|
|
79 |
General |
büyük oranda tek bir etnisiteden insanların yaşadığı ülke |
ethno-state n.
|
|
80 |
General |
tek kişilik bir iskambil oyunu |
puss in the corner n.
|
|
81 |
General |
tek parametrenin işlemci adresleri olduğu bir alt program türü |
static routine n.
|
|
82 |
General |
(antik yunan'da) köylerin tek bir mahallede birleştirilmesi |
synoecism n.
|
|
83 |
General |
(antik yunan'da) köylerin tek bir mahallede birleştirilmesi |
synoicism n.
|
|
84 |
General |
devamlı olarak tek bir kişi ile flört etmek |
go steady v.
|
|
85 |
General |
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak |
maroon v.
|
|
86 |
General |
tek bir kelime etmemek |
clam up v.
|
|
87 |
General |
dayanışarak tek bir cephe oluşturmak |
stick together v.
|
|
88 |
General |
tek bir dosyada toplamak |
interfile v.
|
|
89 |
General |
bir dizi tek gecelik aşk yaşamak |
run through a series of one-night stands v.
|
|
90 |
General |
bir şeyin/kişinin yanından (tek sıra) geçmek |
file past someone or something v.
|
|
91 |
General |
bir kişiyi ıssız bir adada tek başına bırakmak |
maroon someone on an island v.
|
|
92 |
General |
bir/tek bayrak altında toplamak |
unite/gather under one flag v.
|
|
93 |
General |
bir/tek bayrak altında toplamak |
unite/gather under a single flag v.
|
|
94 |
General |
tek bir ana yöne bağlı kalmak |
hinge v.
|
|
95 |
General |
tek bir işle uğraşmak |
monotask v.
|
|
96 |
General |
tek bir görevi yerine getirmek |
monotask v.
|
|
97 |
General |
bir ürünü başka bir ürünle paket yaparak tek fiyata satmak |
bundle v.
|
|
98 |
General |
(cetvel, termometre üzerinde) tek bir ölçeği işaretlemek |
divide v.
|
|
99 |
General |
(kelime veya ifadeyi) harfleri birbirine yapışık olduğu için tek bir birim halinde yazmak |
flash v.
|
|
100 |
General |
bütünden ziyade tek bir bölüme önem vermek |
partialize v.
|
|
101 |
General |
tek bir yöntemi benimsemek |
standardise [uk] v.
|
|
102 |
General |
tek bir ürünü kullanmak |
standardise [uk] v.
|
|
103 |
General |
tek bir yöntemi benimsemek |
standardize [us] v.
|
|
104 |
General |
tek bir ürünü kullanmak |
standardize [us] v.
|
|
105 |
General |
bir tek |
one and only adj.
|
|
106 |
General |
bir tek |
solitary adj.
|
|
107 |
General |
tek bir amaç güden |
single-minded adj.
|
|
108 |
General |
tek bir amacı olan |
single-minded adj.
|
|
109 |
General |
tek bir gayesi olan |
single-minded adj.
|
|
110 |
General |
tek bir amaç için yaratılmış |
created for a single purpose adj.
|
|
111 |
General |
tek bir amaç için yaratılmış |
created for one purpose adj.
|
|
112 |
General |
tek bir formda |
uniformed adj.
|
|
113 |
General |
tek bir vesile ile icat edilmiş |
nonce adj.
|
|
114 |
General |
tek bir amaca yönelik |
total adj.
|
|
115 |
General |
sadece tek bir tarafı etkileyen |
unilateral adj.
|
|
116 |
General |
vücudun tek bir tarafını etkileyen |
unilateral adj.
|
|
117 |
General |
tek bir orta noktanın etrafında olan (büyüme/gelişme) |
unicentral adj.
|
|
118 |
General |
tek bir ismi olan |
uninominal adj.
|
|
119 |
General |
tek bir isim ile ilgili |
uninominal adj.
|
|
120 |
General |
tek bir isim içeren |
uninominal adj.
|
|
121 |
General |
tek bir tanımlayıcı ifadesi olan |
uninominal adj.
|
|
122 |
General |
tek bir tanımlayıcı ifade ile ilgili |
uninominal adj.
|
|
123 |
General |
tek bir tanımlayıcı ifade içeren |
uninominal adj.
|
|
124 |
General |
çok sayıdaki tek bir tip nesnenin birleşiminden oluşan |
manifold adj.
|
|
125 |
General |
çok sayıdaki tek bir tip nesneyi çalıştıran |
manifold adj.
|
|
126 |
General |
tek bir yerde ikamet eden |
mansionary adj.
|
|
127 |
General |
tek ve kesintisiz bir parça halinde saran |
wrapround adj.
|
|
128 |
General |
tek bir söyleyiş farkına dayanan |
minimal adj.
|
|
129 |
General |
tek bir kinetik enerjiye sahip (hareketli parçacık) |
monochroic adj.
|
|
130 |
General |
tek bir dalda sigortalı |
monoline adj.
|
|
131 |
General |
günlük tek bir aktivite dönemi olan (hayvan) |
monophasic adj.
|
|
132 |
General |
tek bir küreye sahip |
monospherical adj.
|
|
133 |
General |
baskın olan tek bir temaya sahip |
monothematic adj.
|
|
134 |
General |
müzik eserinin birden fazla bölümünde tek bir temayı sürdüren |
monothematic adj.
|
|
135 |
General |
tek bir geleneksel unsurdan meydana gelen (isim) |
monothematic adj.
|
|
136 |
General |
belirli bir türün tek bireyi olan |
one adj.
|
|
137 |
General |
tek bir olayla sınırlı olan |
one-shot adj.
|
|
138 |
General |
tek bir kulağı bulunan |
one-eared adj.
|
|
139 |
General |
duygusal olarak yalnızca tek bir erkeğe bağlı |
one-man adj.
|
|
140 |
General |
yalnızca tek bir erkekle romantik ilişki yaşayan |
one-man adj.
|
|
141 |
General |
tek bir kişi ile başlayan |
one-man adj.
|
|
142 |
General |
tek bir unsura yönelik |
one-note adj.
|
|
143 |
General |
tek bir tarafça belirlenen |
one-party adj.
|
|
144 |
General |
tek bir olayla sınırlı olan |
one-shot adj.
|
|
145 |
General |
çeşitli ürünü veya hizmeti tek bir yerde arz eden |
one-stop adj.
|
|
146 |
General |
tek bir yerde bulunan çeşitli ürün veya hizmet ile ilişkili |
one-stop adj.
|
|
147 |
General |
tek bir kadından meydana gelen |
one-woman adj.
|
|
148 |
General |
tek bir kadını barındıran |
one-woman adj.
|
|
149 |
General |
tek bir kadın tarafından yönetilen |
one-woman adj.
|
|
150 |
General |
duygusal olarak yalnızca tek bir kadına bağlı |
one-woman adj.
|
|
151 |
General |
yalnızca tek bir kadınla romantik ilişki yaşayan |
one-woman adj.
|
|
152 |
General |
(ilişki) tek bir partnerle sınırlanmayan |
open adj.
|
|
153 |
General |
ispat edilebilir tek bir çözümü olmayan |
opinionable adj.
|
|
154 |
General |
(bir ilişkide) libidosu tek taraflı yüksek olan |
imparlibidinous adj.
|
|
155 |
General |
tek bir dilin özelliklerini taşımayan |
impure adj.
|
|
156 |
General |
bir diyafonun tümü için tek bir sembol kullanan |
diaphonic adj.
|
|
157 |
General |
bir seferde tek şey |
in small stages adj.
|
|
158 |
General |
bütünün tek tek parçalarının toplamından daha fazlası olan karmaşık bir yapıyı oluşturan |
organic adj.
|
|
159 |
General |
bir tek |
nothing but adv.
|
|
160 |
General |
bir tek |
solely adv.
|
|
161 |
General |
tek bir ödemede |
outright adv.
|
|
162 |
General |
bir tek |
solitarily adv.
|
|
163 |
General |
tek bir gün içinde |
within a single day adv.
|
|
164 |
General |
tek bir gün içerisinde |
within a single day adv.
|
|
165 |
General |
tek bir çevrede |
in a single environment adv.
|
|
166 |
General |
tek bir şartla |
on one condition only adv.
|
|
167 |
General |
tek bir şartla |
on one condition adv.
|
|
168 |
General |
tek bir kez |
once in a way [brit] adv.
|
|
169 |
General |
tek bir kez |
once and a way [brit] adv.
|
|
170 |
General |
tek cinsli bir şekilde |
unisexually adv.
|
|
171 |
General |
bir tek |
soly adv.
|
|
172 |
General |
onlardan bir tek bile |
not a single one of them pron.
|
|
173 |
General |
tek bir şeyden oluşan anlamı veren ön ek |
mon- pref.
|
|
174 |
General |
tek seferde yalnızca bir tane anlamı veren ön ek |
mon- pref.
|
|
175 |
General |
tek bir parçayı etkileyen anlamı veren ön ek |
mon- pref.
|
|
176 |
General |
tek bir nedenden kaynaklanan anlamı veren ön ek |
mon- pref.
|
|
177 |
General |
tek bir parçayı etkileme anlamı veren ön ek |
mono- pref.
|
|
178 |
General |
tek bir nedenden dolayı olma anlamı veren ön ek |
mono- pref.
|
|
179 |
General |
bir tek |
uni pref.
|
|
180 |
General |
tek yönde ışıma gerçekleştiren alet anlamına gelen bir son ek |
-stat suf.
|
|
181 |
General |
tek yönde yansıtan alet anlamına gelen bir son ek |
-stat suf.
|
|
Phrasals |
|
182 |
Phrasals |
tek düze bir sesle konuşmak/söylemek |
drone out v.
|
|
183 |
Phrasals |
(bir yerden) tek sıra halinde çıkmak |
file out of (something) v.
|
|
184 |
Phrasals |
bir şeyi devralıp onu tek başına sürdürmek |
run with something v.
|
|
185 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin listesini tek tek söylemek |
list someone or something off v.
|
|
186 |
Phrasals |
tek bir paragraf yapmak |
run in v.
|
|
187 |
Phrasals |
tek bir paragraf |
run in v.
|
|
188 |
Phrasals |
tek bir paragraf yapmak |
run on v.
|
|
189 |
Phrasals |
tek bir paragraf |
run on v.
|
|
190 |
Phrasals |
tek ayak üstünde (bir şeyden) geçmek |
tumble across (something) v.
|
|
191 |
Phrasals |
iki şarkıyı/kaydı birleştirip tek bir müzik parçası yaratmak |
mash up (something) v.
|
|
192 |
Phrasals |
iki şarkıyı/kaydı birleştirip tek bir müzik parçası yaratmak |
mash up v.
|
|
193 |
Phrasals |
(birine/bir şeye karşı) tek yürek olmak |
band together (against someone or something) v.
|
|
194 |
Phrasals |
birbirine karışıp tek bir şey haline gelmek |
coalesce into (something) v.
|
|
195 |
Phrasals |
bir şeyle tek seferde çok az ilgilenmek |
chip away (at) v.
|
|
196 |
Phrasals |
bir şeyle ilgili tek seferde çok az başarı sağlamak |
chip away (at) v.
|
|
Phrases |
|
197 |
Phrases |
nedenini bir tek kendi bilir |
for (a/some) reason(s) best known to (oneself) expr.
|
|
198 |
Phrases |
nedenini bir tek kendi bilir |
for reasons best known to himself (or herself) expr.
|
|
199 |
Phrases |
zenginliğin keyfini tek bir kuşak sürer |
clogs to clogs in three generations [uk] expr.
|
|
200 |
Phrases |
tek bir çatı altında |
under a single roof expr.
|
|
201 |
Phrases |
tek bir bölüm |
a single episode of expr.
|
|
202 |
Phrases |
tek bir saniye |
for a single second expr.
|
|
203 |
Phrases |
tek bir bayrak altında |
under a single flag expr.
|
|
204 |
Phrases |
tek bir balta darbesiyle |
with a single axe swing expr.
|
|
205 |
Phrases |
tek bir kişi gibi |
as one expr.
|
|
Proverb |
|
206 |
Proverb |
farklı fikirleri taviz vererek tek bir proje altında toplamanın verimsizliğini anlatan söz |
a camel is a horse designed by a committee
|
|
207 |
Proverb |
tek bir kanıtla genelleme yapılamaz |
one swallow does not a spring make
|
|
208 |
Proverb |
tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz |
one swallow does not a spring make
|
|
209 |
Proverb |
tek bir kanıtla genelleme yapılamaz |
one swallow does not make a spring
|
|
210 |
Proverb |
tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz |
one swallow does not make a spring
|
|
Colloquial |
|
211 |
Colloquial |
tek bir şans |
throw n.
|
|
212 |
Colloquial |
tek bir an |
throw n.
|
|
213 |
Colloquial |
sadece tek bir işi becerebilen insan |
one trick pony n.
|
|
214 |
Colloquial |
tek başına yaşayan yaşlı bir kadın |
an old lady living alone n.
|
|
215 |
Colloquial |
tek bir seferde ödenen para |
lump sum n.
|
|
216 |
Colloquial |
tek bir bozukluk |
thin dime [dated] [us] n.
|
|
217 |
Colloquial |
diğer kısımlardan bağımsız olarak tek bir bir eylem |
bit n.
|
|
218 |
Colloquial |
diğer kısımlardan bağımsız olarak tek bir sunum/bölüm |
bit n.
|
|
219 |
Colloquial |
bir tek içki |
short one n.
|
|
220 |
Colloquial |
belirli bir rolün tek oyuncuya yüklenmeyip birkaç oyuncu arasında paylaşıldığı takım oyuncusu grubu |
committee [us] n.
|
|
221 |
Colloquial |
bir şirketin hisselerini ayrı ayrı satın alıp sonradan tek holdingde birleştirmek üzere gizlice anlaşanlar |
concert party n.
|
|
222 |
Colloquial |
(bir kimseye) tek taraflı vurulma |
squoosh n.
|
|
223 |
Colloquial |
bir tek atmak |
do a shot v.
|
|
224 |
Colloquial |
elinden bir tek (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) gelmek |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
|
225 |
Colloquial |
elinden bir tek bir şeyi yapmak ya da yapmamak gelmek |
be all somebody can/could do (not) to do something v.
|
|
226 |
Colloquial |
bir gruptakileri tek tek tanımak |
know who's who v.
|
|
227 |
Colloquial |
bir durumda ihtiyaç duyulan/istenen tek şey olmak |
be just the thing v.
|
|
228 |
Colloquial |
tek/bir kullanımlık |
throwaway adj.
|
|
229 |
Colloquial |
yalnızca tek bir kelimenin parçası olan (bulmaca karesi) |
unchecked adj.
|
|
230 |
Colloquial |
tek bir işe odaklanmayı seven |
one-track adj.
|
|
231 |
Colloquial |
tek bir şartla |
on one condition expr.
|
|
232 |
Colloquial |
yapman gereken tek bir iş vardı |
you had one job expr.
|
|
233 |
Colloquial |
yapacağın tek bir iş vardı |
you had one job expr.
|
|
234 |
Colloquial |
yapılacak tek bir şey var |
there's only one thing for it expr.
|
|
235 |
Colloquial |
bunun tek bir yolu var |
there's only one thing for it expr.
|
|
236 |
Colloquial |
tek bir çözüm yolu var |
there's only one thing for it expr.
|
|
237 |
Colloquial |
yapılabilecek tek bir şey var |
there’s only one thing for it expr.
|
|
238 |
Colloquial |
tek bir çıkar yol var |
there’s only one thing for it expr.
|
|
239 |
Colloquial |
tek bir hatada kovulur/atılır |
one more strike and (one's) out expr.
|
|
240 |
Colloquial |
kovulması/atılması tek bir hata daha yapmasına bakar |
one more strike and (one's) out expr.
|
|
241 |
Colloquial |
tek bir hata yaparsan atılırsın |
one strike, (and) you're out expr.
|
|
242 |
Colloquial |
tek bir hatada kovulursun/atılırsın |
one strike, (and) you're out expr.
|
|
243 |
Colloquial |
kovulman/atılman tek bir hatana bakar |
one strike, (and) you're out expr.
|
|
244 |
Colloquial |
(birinin) bir tek (birini) canlı canlı yemediği kaldı |
(one) did everything (one) could 'cept eat (someone) expr.
|
|
245 |
Colloquial |
bir tek (bir şey) eksikti |
(something) is all (one) needs expr.
|
|
246 |
Colloquial |
zaten (birinin) ihtiyacı olan tek şey (bir şeydi) |
(something) is all (one) needs expr.
|
|
247 |
Colloquial |
tek eksik (bir şeydi) |
(something) is all (one) needs expr.
|
|
248 |
Colloquial |
bir tek (bir şey) eksikti |
(something) is just what (one) needs expr.
|
|
249 |
Colloquial |
zaten (birinin) ihtiyacı olan tek şey (bir şeydi) |
(something) is just what (one) needs expr.
|
|
250 |
Colloquial |
tek eksik (bir şeydi) |
(something) is just what (one) needs expr.
|
|
251 |
Colloquial |
bir tek ben mi hissediyorum, düşünüyorum, yoksa …? |
is it me or...? expr.
|
|
252 |
Colloquial |
bir durumda ihtiyaç duyulan/istenen tek şey |
just the thing expr.
|
|
253 |
Colloquial |
tek çare (bir şey yapmak) |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
|
Idioms |
|
254 |
Idioms |
tek bir marifeti olan |
one-trick pony [us] n.
|
|
255 |
Idioms |
tek bir marifeti olan |
one-trick horse [us] n.
|
|
256 |
Idioms |
tek bir alanda uzman |
one-trick pony [us] n.
|
|
257 |
Idioms |
tek bir alanda uzman |
one-trick horse [us] n.
|
|
258 |
Idioms |
tamamen kadınlardan oluşan bir topluluktaki tek erkek |
cock in the henhouse n.
|
|
259 |
Idioms |
diğer meseleleri bir kenara bırakıp tek bir meseleye odaklanma |
navel-contemplation n.
|
|
260 |
Idioms |
diğer meseleleri bir kenara bırakıp tek bir meseleye odaklanma |
navel-gazing n.
|
|
261 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
a side of the picture n.
|
|
262 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
one side of the picture n.
|
|
263 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
a side of the story n.
|
|
264 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
one side of the story n.
|
|
265 |
Idioms |
sadece tek bir şarkı ile ünlü olmuş sonradan unutulmuş kimse |
a one-hit wonder n.
|
|
266 |
Idioms |
(her hangi bir alanda) tek |
the only game in town n.
|
|
267 |
Idioms |
tek katlı, her odanın birbiri ardına dizilip tek bir koridora açıldığı ev tipi |
shotgun cottage n.
|
|
268 |
Idioms |
kendini tek bir cinsiyet kimliği ile tanımlamama durumu |
gender fluidity n.
|
|
269 |
Idioms |
tek bir cinsiyet kimliği olmama durumu |
gender fluidity n.
|
|
270 |
Idioms |
tek başına hareket eden bir tetikçi |
lone gunman n.
|
|
271 |
Idioms |
bir kadının her şeyini tek başına idare ettiği iş |
one-woman show n.
|
|
272 |
Idioms |
tek bir kadın tarafından yazılan yönetilen ve oynanan tiyatro oyunu |
one-woman show n.
|
|
273 |
Idioms |
her şeyi tek bir kadın tarafından yapılıp sunulan şov |
one-woman show n.
|
|
274 |
Idioms |
tek kişilik (tek bir kadından oluşan) kadroya sahip oyun |
one-woman show n.
|
|
275 |
Idioms |
bir kadının tek başına yazıp yönetip oynadığı tiyatro oyunu |
one-woman show n.
|
|
276 |
Idioms |
(bir oyuncunun) kontratındaki film oyuncularının ve ekibinin çeşitli olacağına (tek bir ırktan, cinsiyetten olmayacağına) dair koşul |
inclusion rider n.
|
|
277 |
Idioms |
(biri/bir şey) üzerinde tek başına inisiyatif sahibi olma |
free hand (with someone or something) n.
|
|
278 |
Idioms |
bir kerelik/tek seferlik fırsat |
(a) golden opportunity n.
|
|
279 |
Idioms |
tek bir marifeti/becerisi olan kimse, grup, şey |
a one-trick pony [us] n.
|
|
280 |
Idioms |
tek bir alanda uzman/başarılı olan kimse, grup, şey |
a one-trick pony [us] n.
|
|
281 |
Idioms |
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey |
a one-trick pony [us] n.
|
|
282 |
Idioms |
tek bir marifeti/becerisi olan kimse, grup, şey |
one-trick horse [us] n.
|
|
283 |
Idioms |
tek bir alanda uzman/başarılı olan kimse, grup, şey |
one-trick horse [us] n.
|
|
284 |
Idioms |
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey |
one-trick horse [us] n.
|
|
285 |
Idioms |
tek bir fiyat |
a set price n.
|
|
286 |
Idioms |
tek başına kalmış bir reform destekçisi |
a voice in the wilderness n.
|
|
287 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
a side of the picture n.
|
|
288 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
one side of the picture n.
|
|
289 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
a side of the story n.
|
|
290 |
Idioms |
durumun/olayın tek bir açısı |
one side of the story n.
|
|
291 |
Idioms |
tek bir şeye bel bağlamak |
put all your eggs in one basket v.
|
|
292 |
Idioms |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üstlenmek |
have a (heavy) cross to bear v.
|
|
293 |
Idioms |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına sırtlanmak |
have a (heavy) cross to bear v.
|
|
294 |
Idioms |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına yüklenmek |
have a (heavy) cross to bear v.
|
|
295 |
Idioms |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üzerine almak |
have a (heavy) cross to bear v.
|
|
296 |
Idioms |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına omuzlamak |
have a (heavy) cross to bear v.
|
|
297 |
Idioms |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına taşımak |
have a (heavy) cross to bear v.
|
|
298 |
Idioms |
geriye bir tek kemikler kalana dek yenmek |
pick something clean v.
|
|
299 |
Idioms |
tek olayı bir şey olmak |
be all about something v.
|
|
300 |
Idioms |
tek derdi bir şey olmak |
be all about something v.
|
|
301 |
Idioms |
aydınlatmak ya da bir tek konuyu derinlemesine ele almak |
cover a lot of ground v.
|
|
302 |
Idioms |
bir tek atmak |
knock back a drink v.
|
|
303 |
Idioms |
bir iki tek atmak |
have a quick one v.
|
|
304 |
Idioms |
bir alanda/durumda tek olmamak |
not have a monopoly on something v.
|
|
305 |
Idioms |
bir tek atmak |
knock one back v.
|
|
306 |
Idioms |
bir tek atmak |
knock one over v.
|
|
307 |
Idioms |
bir şeyin tek adayı olmak (kazanması en muhtemel) |
be a dead cert v.
|
|
308 |
Idioms |
bir tartışmada karşıdakinin bütün yanlışlarını tek tek bulup söylemek |
pick holes in an argument v.
|
|
309 |
Idioms |
bir defada birçok şeyle birden uğraşmak yerine, odaklanacak tek bir önemli konu seçmek |
pick one's battles v.
|
|
310 |
Idioms |
sadece tek bir konuyu düşünmek |
have a one-track mind v.
|
|
311 |
Idioms |
tek bir ağızdan konuşmak |
speak with a single voice v.
|
|
312 |
Idioms |
üzerinde tek bir partiye ait adayların olduğu pusula ile oy kullanmak |
vote a straight ticket v.
|
|
313 |
Idioms |
(bir sır ile ilgili) tek kelime etmemek |
not breathe a word about something v.
|
|
314 |
Idioms |
(bir sır ile ilgili) tek kelime etmemek |
not breathe a word of it v.
|
|
315 |
Idioms |
(birine ya da bir şeye) karşı tek yumruk olmak |
take up (the) cudgels against (someone or something) v.
|
|
316 |
Idioms |
karmaşık/zor bir işe tek başına atlamak |
leap off the deep end v.
|
|
317 |
Idioms |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) by (one's) own fair hands v.
|
|
318 |
Idioms |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) by (one's) own fair hand v.
|
|
319 |
Idioms |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) with (one's) own fair hands v.
|
|
320 |
Idioms |
(bir şeyi) tek başına yapmak |
make (something) with (one's) own fair hand v.
|
|
321 |
Idioms |
(bir şeyi) tek tek saymak |
tick (something) off on (one's) fingers v.
|
|
322 |
Idioms |
bir şeyi tek başına yapmak |
plough (one's) own furrow [uk] v.
|
|
323 |
Idioms |
bir şeyi tek başına halletmek |
plough (one's) own furrow [uk] v.
|
|
324 |
Idioms |
sadece tek bir rakibi olmak o da (biri veya bir şey) |
be second only to (someone or something) v.
|
|
325 |
Idioms |
(yarış atı) tek bir atın katıldığı bir yarışta kazanmak için yalnızca hipodromu baştan başa yürümek |
walk over the course v.
|
|
326 |
Idioms |
tek bir amaç uğruna çalışmak |
work hand in hand v.
|
|
327 |
Idioms |
bir şeyde piyasayı tek eline almak |
corner the market on something v.
|
|
328 |
Idioms |
bir şey piyasasında tek/rakipsiz olmak |
corner the market on something v.
|
|
329 |
Idioms |
bir şeyde piyasayı tek eline almak |
corner the something market v.
|
|
330 |
Idioms |
bir şey piyasasında tek/rakipsiz olmak |
corner the something market v.
|
|
331 |
Idioms |
tüm enerjisini/kaynaklarını kaybetmek pahasına tek bir yere harcamak/yatırmak |
have all (one's) eggs in one basket v.
|
|
332 |
Idioms |
tek kişilik bir azınlık olmak |
be in a minority of one v.
|
|
333 |
Idioms |
bir konuda yalnız/tek başına olmak |
be in a minority of one v.
|
|
334 |
Idioms |
belli bir görüşe sahip tek kişi olmak |
be in a minority of one v.
|
|
335 |
Idioms |
zor bir durumda tek başına bırakılmak |
be left in the lurch v.
|
|
336 |
Idioms |
tek yönlü bir ilişki olmak |
be a one-way street v.
|
|
337 |
Idioms |
tek taraflı bir ilişki olmak |
be a one-way street v.
|
|
338 |
Idioms |
tek tarafın çıkar sağladığı bir durum/anlaşma olmak |
be a one-way street v.
|
|
339 |
Idioms |
tek tarafın yararına bir anlaşma/durum olmak |
be a one-way street v.
|
|
340 |
Idioms |
bir durumda ihtiyaç duyulan/istenen tek şey olmak |
be just what the doctor ordered v.
|
|
341 |
Idioms |
tek rakibi biri/bir şey olmak |
be second only to somebody/something v.
|
|
342 |
Idioms |
(birine biri/bir şey hakkında) tek bir söz söylememek |
(not) breathe a word (about/of something) (to somebody) v.
|
|
343 |
Idioms |
(birine biri/bir şey hakkında) tek kelime etmemek |
(not) breathe a word (about/of something) (to somebody) v.
|
|
344 |
Idioms |
tek vücut halinde bir yere gelmek/hareket etmek |
come in a body v.
|
|
345 |
Idioms |
(bir şey) piyasasında tek/rakipsiz olmak |
corner the market (in something) v.
|
|
346 |
Idioms |
(bir şey) piyasasında tek/rakipsiz olmak |
corner the market on v.
|
|
347 |
Idioms |
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek |
could (do something) with one arm tied behind (one's) back v.
|
|
348 |
Idioms |
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek |
could (do something) with one hand tied behind (one's) back v.
|
|
349 |
Idioms |
devamlı olarak tek bir kişi ile flört etmek |
go steady (with somebody) [old-fashioned] v.
|
|
350 |
Idioms |
tek bir şeye bağlı kalmamak |
keep one's options open v.
|
|
351 |
Idioms |
tek bir şeye bağlı kalmamak |
leave one's options open v.
|
|
352 |
Idioms |
(birini) ıssız bir adada tek başına bırakmak |
maroon (one) on an island v.
|
|
353 |
Idioms |
ıssız bir adada tek başına bırakmak |
maroon on an island v.
|
|
354 |
Idioms |
tek bir söz söylememek |
not breathe a word v.
|
|
355 |
Idioms |
(bir şeyle ilgili) tek kelime etmemek |
not breathe a word (of something) v.
|
|
356 |
Idioms |
(bir şey hakkında) tek bir söz söylememek |
not breathe a word (of something) v.
|
|
357 |
Idioms |
tek bir şeye bel bağlamak |
put all your eggs into one basket v.
|
|
358 |
Idioms |
tüm parasını/emeğini tek bir şeye yatırmak |
put all your eggs into one basket v.
|
|
359 |
Idioms |
bir şeyi tek tek saymak |
tick something off on your fingers v.
|
|
360 |
Idioms |
(birine/bir şeye) karşı tek bir kelime/eleştiri duymak istememek |
won't hear a word against (someone or something) v.
|
|
361 |
Idioms |
sanki güneş bir tek (birisi/kendisi) için doğuyormuş gibi |
as if the sun shines out (someone's) backside expr.
|
|
362 |
Idioms |
bir tek nixon çin'e giderdi |
only nixon could go to china expr.
|
|
363 |
Idioms |
her şeyi tam, bir tek ismi eksik |
in all but name expr.
|
|
364 |
Idioms |
her şeyi var, bir tek ismi yok |
in all but name expr.
|
|
365 |
Idioms |
bir tek Nixon Çin'e giderdi |
only Nixon could go to China expr.
|
|
366 |
Idioms |
(senden) tek bir söz daha |
another peep (out of you) expr.
|
|
367 |
Idioms |
tek bir söz/kelime |
another peep expr.
|
|
368 |
Idioms |
tek bir şeye bağlı kalma |
keep your options open expr.
|
|
369 |
Idioms |
tek bir şeye bağlı kalma |
leave your options open expr.
|
|
370 |
Idioms |
tek bir ağızdan |
with a single voice expr.
|
|
371 |
Idioms |
tek bir kurşun bile atmadan/sıkmadan |
without a shot being fired expr.
|
|
Formal |
|
372 |
Formal |
bir babanın tek çocuğu olma |
unigeniture n.
|
|
Speaking |
|
373 |
Speaking |
bu konuda tek bir kelime bile duymak istemiyorum |
i don't want to hear another word about it expr.
|
|
374 |
Speaking |
bir haftadır tek kelime etmedin |
you haven't said a word in a week expr.
|
|
375 |
Speaking |
bana tek bir şey sordu |
she/he asked me one thing expr.
|
|
376 |
Speaking |
bana sadece bir tek şey söyle |
just tell me one thing expr.
|
|
377 |
Speaking |
senden tek bir şey istiyorum |
I want one thing from you expr.
|
|
378 |
Speaking |
sizden bir tek şey istiyorum |
I want one thing from you expr.
|
|
379 |
Speaking |
tek bir kuralım var |
I have one rule expr.
|
|
380 |
Speaking |
tek bir nedenden dolayı buradayım |
I'm here for one reason only expr.
|
|
381 |
Speaking |
tek bir kelime daha etme |
don't say another word expr.
|
|
382 |
Speaking |
yapılacak bir tek şey var |
there is only one thing to be done expr.
|
|
383 |
Speaking |
yapılacak bir tek şey var |
there is only one thing to do expr.
|
|
384 |
Speaking |
yapılacak tek bir şey var |
there is only one thing to be done expr.
|
|
385 |
Speaking |
yapılacak tek bir şey var |
there is only one thing to do expr.
|
|
Trade/Economic |
|
386 |
Trade/Economic |
bir kararın tek bir sonucu olması ve o sonucun da tam olarak bilinmesi |
certainty n.
|
|
387 |
Trade/Economic |
bir şirkette işe alma işlemlerinin tek elden idare edilmesi |
centralized hiring n.
|
|
388 |
Trade/Economic |
bir endüstride tek veya az sayıdaki firmanın egemen olduğu piyasa yapısı |
alien corporation n.
|
|
389 |
Trade/Economic |
birçok bireysel miktar veya fiyatın tek bir parti veya fiyat ölçüsü durumuna gelecek biçimde birleştirilmesi |
aggregate n.
|
|
390 |
Trade/Economic |
bir markanın belli bir alanda tek bir mağaza gibi sergilenmesi |
shop-in-shop n.
|
|
391 |
Trade/Economic |
ithal edilen her bir madde için tek bir gümrük vergisi oranı |
single-column tariff n.
|
|
392 |
Trade/Economic |
iki ticari şirketin (borsa veya yasal alanlar hariç) belli bir alanda tek bir şirketmiş gibi faaliyet göstermesi |
dual-listed company n.
|
|
393 |
Trade/Economic |
tek bir şirket için çalışan hesap uzmanı |
private accountant n.
|
|
394 |
Trade/Economic |
tek bir alanda hizmet sunan şirket |
pure play n.
|
|
395 |
Trade/Economic |
tek elden teslim avantajından yararlanmak ve işlemi ucuza getirmek üzere çeşitli şahıslar tarafından aynı yere sevk edilecek malın bir bütün halinde sevk edilmesi |
consolidated carload shipment n.
|
|
396 |
Trade/Economic |
tek bir maliyette birleştirme |
absorption costing n.
|
|
397 |
Trade/Economic |
tek bir yerden alışveriş |
one stop shopping n.
|
|
398 |
Trade/Economic |
tek bir birim halinde birlikte satılan büyük miktarda tahvil veya hisse |
block n.
|
|
399 |
Trade/Economic |
tek veremeyecekleri büyüklükteki bir krediyi vermek için bir araya gelmiş bir grup bankanın paylaştığı kredi |
loan participation n.
|
|
400 |
Trade/Economic |
tek bir bölgedeki yoğunluğun azalması |
deconcentration n.
|
|
401 |
Trade/Economic |
teminat hakkı ile borçludan toplanan miktarın tek bir kişide muhafaza edilmesi |
impound n.
|
|
402 |
Trade/Economic |
tek bir şirket haline gelme |
consolidation n.
|
|
403 |
Trade/Economic |
birkaç vergi alanından faiz vergi gideri elde etmek için tek bir borçlanma senedi kullanmak |
double-dip [us] v.
|
|
404 |
Trade/Economic |
tek bir markanın ürünlerini satan perakende satış noktasına ait veya ilişkin |
solus adj.
|
|
405 |
Trade/Economic |
yalnızca tek bir şirketin ürünlerini satan (perakende satış yeri) |
solus adj.
|
|
Law |
|
406 |
Law |
yasal olarak uygulanabilir olmayan bir vaade dayalı, tek taraflı sözleşme |
nudum pactum n.
|
|
407 |
Law |
barın sadece tek bir bira fabrikasından bira satın almasını gerektiren dönem |
beer tie n.
|
|
408 |
Law |
bir tarafın tek taraflı irade beyanı |
unilateral declaration of will of a party n.
|
|
409 |
Law |
birkaç yasayı tek bir yasa halinde birleştirmek amacıyla hazırlanan kanun tasarısı |
omnibus bill n.
|
|
410 |
Law |
çeşitli suçlardan dolayı tek bir iddianameyle dava açılması |
joinder of offenses n.
|
|
411 |
Law |
tek bir duruşma oturumu |
diet [scotland] n.
|
|
412 |
Law |
tek bir seçimde birden fazla oy kullanarak hile yapmak |
repeat v.
|
|
413 |
Law |
(kanun teklifi, yasa tasarısı) tek bir pakette toplamak |
omnibus v.
|
|
414 |
Law |
her bölgeden tek bir üyenin bulunduğu sisteme dayalı (parlamento) |
one-member adj.
|
|
415 |
Law |
(yasal bir sözleşme şartı) tamamen tek bir tarafın kontrolünde olan |
potestative adj.
|
|
416 |
Law |
(yasal bir sözleşme şartı) tek taraflı |
potestative adj.
|
|
Politics |
|
417 |
Politics |
avrupa topluluklarına tek bir konsey ve tek bir komisyon kurulmasına dair antlaşma |
treaty establishing a single council and a single of the european communities n.
|
|
418 |
Politics |
bir partinin tek bir liderin egemenliğinde olması |
bossism n.
|
|
419 |
Politics |
bir hizmet sürecinin tümünün tek bir müessese tarafınca üstlenilmesi |
one stop shop n.
|
|
420 |
Politics |
tek bir hükümdarın refah sağlamak için halkı yönetmesi |
enlightened absolutism n.
|
|
421 |
Politics |
tek bir ulusal kimlik |
a single national identity n.
|
|
422 |
Politics |
tek bir nedenle oy kullanan seçmen |
one-issue voter n.
|
|
423 |
Politics |
(işsizlik/ırkçılık vb gibi) sade tek bir madde yüzünden oy kullanan seçmen |
one-issue voter n.
|
|
424 |
Politics |
tek bir resmi dil olması gerektiğini savunan kimse |
unilingualist n.
|
|
425 |
Politics |
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi |
uninominal system n.
|
|
426 |
Politics |
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi |
scrutin uninomial system n.
|
|
427 |
Politics |
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi |
scrutin uninominal voting system n.
|
|
428 |
Politics |
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi |
single-member system n.
|
|
429 |
Politics |
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi |
uninominal voting system n.
|
|
430 |
Politics |
tek bir soruna odaklanan küçük siyasi parti |
micro-party [australia and new zealand] n.
|
|
431 |
Politics |
aynı kişi tarafından kanuni olarak tek bir seçimde farklı yerlerde oy kullanılması |
multiple voting n.
|
|
432 |
Politics |
tek bir yumruk dahi olsa tüm saldırılar için cezai yaptırım uygulayan yasa |
one-punch law [australia] n.
|
|
433 |
Politics |
tüm federal acil durum hazırlığı ve uygulamaları hususunda tek hesap verilebilirlik noktası olarak çalışan birleşik devletler'e bağlı bağımsız bir kurum |
federal emergency management agency n.
|
|
434 |
Politics |
tüm kuzey ve güney amerika'yı içine alan tek bir devlet ideali |
pan-americanism n.
|
|
435 |
Politics |
tek bir kişi veya grubun tekelinde dönen siyasi birim |
pocket borough n.
|
|
436 |
Politics |
birden fazla adaya oy verilebilen seçimde tek bir adaya oy vermek |
plump v.
|
|
437 |
Politics |
tek bir kamu meselesiyle ilgilenen |
single-issue adj.
|
|
438 |
Politics |
tek bir resmi dil olması gerektiğini savunan |
unilingualist adj.
|
|
439 |
Politics |
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesi çıkaran |
uninominal adj.
|
|
440 |
Politics |
her seçmenin tek oy hakkı bulunduğu bir oylama sistemi |
omov abrev.
|
|
Insurance |
|
441 |
Insurance |
hayat sigortasında tek bir primin ödendiği poliçe |
single premiums policy n.
|
|
Tourism |
|
442 |
Tourism |
çok yataklı bir odayı işgal eden tek misafirden alınan özel ücret |
single occupancy rate n.
|
|
443 |
Tourism |
iki kişilik bir odadaki tek kişilik iki yataktan her biri |
twin bed n.
|
|
Media |
|
444 |
Media |
tek bir kompozisyonda iki veya daha fazla sanatsal aracın kullanıldığı bir teknik |
mixed media n.
|
|
Advertising |
|
445 |
Advertising |
iki farklı öğenin tek bir reklamda birleştirilmesi |
tie-in n.
|
|
Technical |
|
446 |
Technical |
tek noktadan tuturulmuş bir ip üzerinde kurulmuş, bir blokta bir dizi kasnak ve ağırlığın bağlı olduğu hareketli bir blokta başka bir setten oluşan bir makara kombinasyonu |
taglia n.
|
|
447 |
Technical |
tek bir depo ile alınan yol |
radius n.
|
|
448 |
Technical |
iki paralel vida içeren tek bir gövdeden oluşan pompa |
twin-screw pump n.
|
|
449 |
Technical |
akışkan içerisinde tek bir partikülün belli bir zaman boyunca izlediği yol |
pathline n.
|
|
450 |
Technical |
bir tek mod fiber optik bileşenin geridönüş kaybının polarizasyona bağımlılığı |
polarization dependence of return loss of a single mode fibre optic component n.
|
|
451 |
Technical |
bir kerede tek sayfa basan yazıcı |
page at a time printer n.
|
|
452 |
Technical |
bir dalga boyunun kapsadığı tek renk |
monochromatic light n.
|
|
453 |
Technical |
düşey konumda asılı tek bir deney parçası |
a single vertically suspended test piece n.
|
|
454 |
Technical |
dişli grubu ve üretici bölümü tek bir komponent içinde olan ve uçak motorundan aldığı dönüyle elektrik üreten jeneratör |
integrated drive generator n.
|
|
455 |
Technical |
içinde tek bir gaz veya gaz karışımı bulunan gaz tüpleri |
gas cylinders containing single gases or gas mixtures n.
|
|
456 |
Technical |
iki ya da daha fazla uydu sinyalini tek bir kabloda birleştiren aygıt |
destacker n.
|
|
457 |
Technical |
tek seferde bir sayfa yazdıran yazıcı |
page-at-a-time printer n.
|
|
458 |
Technical |
tek gözlü bir terazi |
lever balance n.
|
|
459 |
Technical |
tek bir tip modülden oluşmuş diziler |
arrays of one type of module n.
|
|
460 |
Technical |
tek bir elek üzerindeki kalıntı |
residue on one sieve n.
|
|
461 |
Technical |
test amaçlı elle yapılan tek bir kağıt sayfası |
handsheet n.
|
|
462 |
Technical |
tırmanışta kullanılan ipi tek yönlü kaydıran bir cihaz |
jammer n.
|
|
463 |
Technical |
aynı anda yalnızca tek kişinin geçebildiği u veya v şeklinde bir kapı düzeneği |
kissing gate n.
|
|
464 |
Technical |
odunu yarmak için kullanılan balyoz benzeri, tek kenarı kama biçiminde olan bir alet |
mall n.
|
|
465 |
Technical |
tek bir disk kaydının basılmasına uygun küçük plastik parçası |
biscuit n.
|
|
466 |
Technical |
(radarla tespitte) tek bir katı dönüşün çok sayıda dönüşe ayrılması |
break-up n.
|
|
467 |
Technical |
birden fazla dergiden elde edilen matrislerin otomatik olarak tek bir satıra yazılabileceği dizgi veya fotodizgi makinesi |
mixer n.
|
|
468 |
Technical |
tek bir konuyu veya geniş bir konunun bir bölümünü kapsayan eğitim veya öğretim birimi |
module n.
|
|
469 |
Technical |
sadece tek bir darbeyi ileten radar |
monopulse n.
|
|
470 |
Technical |
tek bir radar darbesi |
monopulse n.
|
|
471 |
Technical |
küçültme işleminin tek bir kırma veya bileme işleminden etkilendiği freze faaliyeti |
low milling n.
|
|
472 |
Technical |
malzemede tek bir kristal yapısı veya yönünün olduğu bölge |
grain n.
|
|
473 |
Technical |
bir prizmanın hareketlerini takip eden ve tek kişilik bir ekip tarafından kullanılabilen teodolit |
robot n.
|
|
474 |
Technical |
silahın tek bir kez patlaması |
cough n.
|
|
475 |
Technical |
tek yönlü pompalama yapan bir motor |
cornish engine n.
|
|
476 |
Technical |
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta |
dayton ax n.
|
|
477 |
Technical |
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta |
common ax n.
|
|
478 |
Technical |
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta |
common axe n.
|
|
479 |
Technical |
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta |
dayton axe n.
|
|
480 |
Technical |
tek bir kompakt birim içerisinde hem güç kaynağı hem de elektronik flaş lambası içeren elektronik flaş sistemi |
flash unit n.
|
|
481 |
Technical |
salınan cismin bir uç sınırdan diğerine tek salınımı |
oscillation n.
|
|
482 |
Technical |
merkezi bir konumdan çıkan tek hareket çevrimi |
oscillation n.
|
|
483 |
Technical |
(çan farklı sesler çıkaracak şekilde çalınırken) tek bir çanın sabit tutulduğu çalma sırası değişikliği |
single n.
|
|
484 |
Technical |
ışık veya diğer ters dalga radyasyonunu titreşimler tek bir düzlemde kalacak şekilde etkileme |
polarization n.
|
|
485 |
Technical |
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek |
homogenize v.
|
|
486 |
Technical |
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek |
homogenise v.
|
|
487 |
Technical |
(pozisyonu nedeniyle normal akım dağılımına müdahale eden bir nesne) elektrokaplamada tek tip birikintiyi önlemek |
shadow v.
|
|
488 |
Technical |
tanımlanabilen tek bir noktada yer almayan |
nonpoint adj.
|
|
489 |
Technical |
tek bir sivri ucu olan (diş) |
unicuspid adj.
|
|
490 |
Technical |
tek bir değişkeni olan |
univariate adj.
|
|
491 |
Technical |
tek bir değişken kullanan |
univariate adj.
|
|
492 |
Technical |
(perçin) tek bir taraftan takılıp sabitlenebilen |
blind adj.
|
|
493 |
Technical |
tek bir metal içeren |
monometallic adj.
|
|
494 |
Technical |
tek bir metal kullanan |
monometallic adj.
|
|
495 |
Technical |
tek bir iletim yolu sağlayan tekniklerle yapılan ses iletimi, kayıt veya çoğaltmaya ait |
monophonous adj.
|
|
496 |
Technical |
tek bir iletim yolu sağlayan tekniklerle yapılan ses iletimi, kayıt veya çoğaltma ile ilişkili |
monophonous adj.
|
|
497 |
Technical |
yalnızca tek bir darbe kullanan radar iletimi ile ilişkili |
monopulse adj.
|
|
498 |
Technical |
tek bir kavramsal karakter girmek için kullanılan (iki karakterli dizge) |
digraphic adj.
|
|
499 |
Technical |
bir tek |
only adv.
|
|
500 |
Technical |
tek eksenli bir şekilde |
uniaxially adv.
|
|